5 Mart 2015 Perşembe

ADRİYATİK KIYISINDA BİR ORTAÇAĞ ŞEHRİ: DUBROVNİK

Dubrovnik bir zamanlar vize istememesi sebebiyle en popüler turizm destinasyonlarındandı, taa ki AB üyesi olup vize zorunluluğu getirene kadar..

Dubrovnik için THY ile İstanbul’dan başkent Zagrep’e uçuyorsunuz ve oradan da pırpır uçakla Dubrovnik’e erişiyorsunuz. Benim toplantım Kasım ayının ortasındaydı ama şehir yine de oldukça kalabalıktı ve denize giren arkadaşlarımız bile olmuştu.. İlk olarak otelimiz Hotel Bellevue’ye geldiğimde mükemmel bir koyun tek sahibinin bu otel olduğunu fark ettim. Öyle ki odamın manzarası aşağıdaki gibiydi ve dalga sesleri direk odanın içindeydi.. Bu güzelliğe rağmen kısıtlı zamanım olduğundan odamda çok durmadan şehri keşfe çıktım J


Dubrovnik’in en turistik yerlerinin bulunduğu Eski Şehir (Starigrad) Bizans döneminden kalma surlar içerisinde yer alıyor. Buraya şehrin dört kapısından aşağıda göreceğiniz en büyüğü olan Pile Gate’ten giriş yaptığınızda kendinizi Ortaçağ sahnesinde hissediyorsunuz. Araba girişine kapatılmış ve UNESCO tarafından korunan surlar içerisinde ki ana cadde olan Stradun üzerinde yürürken daracık ve merdivenli ara sokaklara bakmaya doyulamıyor. Benim en çok beğendiğim şehrin eski sokaklarını turlamak oldu.. Bembeyaz, temiz ve taş kaldırımlar ile merdivenler ve hatta evden eve gerilmiş ipe dizili çamaşırlar aslında turistik hayatın dışında bu şehirde insanların hayatlarını sürdürdüğüne şahitlik ediyorlar.






Bu caddede öncelikle dikkatinizi çekecek yapı, şehirdeki veba salgınını önlemek için yapıldığı söylenen Onforio Çeşmesi. İlerlediğinizde ise yol kenarında Orlando Sütunu ve St. Blaise Kilisesi sizi karşılar. Devam edince Sponza Sarayı ve Dominican Manastırına rastlarsınız. Şehrin iç kısımlarında karşınıza çıkan Prijeko Caddesi sağlı sollu restoranlarıyla ünlü ve caddenin sonunda ise Jesuit merdivenleri turistik bir alan. Eski Şehir içerisinde Avrupa’nın en eski eczanesi olduğu söylenilen ve Eczacılık Müzesi olarak günümüzde ziyarete açık olan yeri mutlaka gezmelisiniz. Sağa sola bakarken ilerlediğinizde şehrin diğer bir kapısı olan Ploce Gate’e ulaşırsınız ve eğer Lokrum Adası’nı gezmek isterseniz buradan tekneye binebilirsiniz. Lokrum Adası ise kimsenin devamlıl yaşamadığı ve doğal hayatın hakim olduğu bir adaymış. Plajları ve botanik bahçesi varmış ve bisiklet sürülebiliyormuş diye duydum ama hava yağışlı olduğundan gidemedim.








Şehirde yapılabilecek en güzel etkinliklerden biri ise surların üzerinde yürümek. En büyük kapı olan Pile Gate’in yanından merdivenlerle surlara tırmandığınızda portakal renkli çatıları ve Lokrum Adasını çok net bir şekilde görebilirsiniz. Surların üzerinde gezmek bu arada çok da kısa sürmüyor, zaman ayırmanızı tavsiye ederim. Bu arada Game of Thrones hayranıysanız, kendinizi King’s Landing’de hissetmeniz çok olağan, yalnızca benim değil birçok insanın bu hissiyata kapıldığını öğrendiğimde mutlu olmuştumJ








Dubrovnik’in dondurması çok ünlü ve ayrıca şehirde İtalyan mutfağı hakim. Deniz mahsüllü ürünlere de sıkça rastlanıyor. Ben de yediğim en leziz karidesi burada tatmıştım. Eski Şehir caddeleri boyunca rastlayabileceğiniz kafeler ise dinlenmek ve şehri hissetmek için birebir.



Ben çok keyif aldım bu şehri keşfederken, sizlere de tavsiye ediyorum. İyi yolculuklar şimdiden J

A.

0 yorum:

Yorum Gönder