Dubrovnik
bir zamanlar vize istememesi sebebiyle en popüler turizm destinasyonlarındandı,
taa ki AB üyesi olup vize zorunluluğu getirene kadar..
Dubrovnik
için THY ile İstanbul’dan başkent Zagrep’e uçuyorsunuz ve oradan da pırpır uçakla
Dubrovnik’e erişiyorsunuz. Benim toplantım Kasım ayının ortasındaydı ama şehir
yine de oldukça kalabalıktı ve denize giren arkadaşlarımız bile olmuştu.. İlk
olarak otelimiz Hotel Bellevue’ye geldiğimde mükemmel bir koyun tek sahibinin
bu otel olduğunu fark ettim. Öyle ki odamın manzarası aşağıdaki gibiydi ve
dalga sesleri direk odanın içindeydi.. Bu güzelliğe rağmen kısıtlı zamanım
olduğundan odamda çok durmadan şehri keşfe çıktım J
Dubrovnik’in
en turistik yerlerinin bulunduğu Eski Şehir (Starigrad) Bizans döneminden kalma
surlar içerisinde yer alıyor. Buraya şehrin dört kapısından aşağıda göreceğiniz
en büyüğü olan Pile Gate’ten giriş yaptığınızda kendinizi Ortaçağ sahnesinde
hissediyorsunuz. Araba girişine kapatılmış ve UNESCO tarafından korunan surlar
içerisinde ki ana cadde olan Stradun üzerinde yürürken daracık ve merdivenli ara
sokaklara bakmaya doyulamıyor. Benim en çok beğendiğim şehrin eski sokaklarını
turlamak oldu.. Bembeyaz, temiz ve taş kaldırımlar ile merdivenler ve hatta
evden eve gerilmiş ipe dizili çamaşırlar aslında turistik hayatın dışında bu
şehirde insanların hayatlarını sürdürdüğüne şahitlik ediyorlar.
Bu
caddede öncelikle dikkatinizi çekecek yapı, şehirdeki veba salgınını önlemek için
yapıldığı söylenen Onforio Çeşmesi. İlerlediğinizde ise yol kenarında Orlando Sütunu
ve St. Blaise Kilisesi sizi karşılar. Devam edince Sponza Sarayı ve Dominican
Manastırına rastlarsınız. Şehrin iç kısımlarında karşınıza çıkan Prijeko
Caddesi sağlı sollu restoranlarıyla ünlü ve caddenin sonunda ise Jesuit
merdivenleri turistik bir alan. Eski Şehir içerisinde Avrupa’nın en eski eczanesi
olduğu söylenilen ve Eczacılık Müzesi olarak günümüzde ziyarete açık olan yeri
mutlaka gezmelisiniz. Sağa sola bakarken ilerlediğinizde şehrin diğer bir
kapısı olan Ploce Gate’e ulaşırsınız ve eğer Lokrum Adası’nı gezmek isterseniz
buradan tekneye binebilirsiniz. Lokrum Adası ise kimsenin devamlıl yaşamadığı ve
doğal hayatın hakim olduğu bir adaymış. Plajları ve botanik bahçesi varmış ve
bisiklet sürülebiliyormuş diye duydum ama hava yağışlı olduğundan gidemedim.
Şehirde
yapılabilecek en güzel etkinliklerden biri ise surların üzerinde yürümek. En
büyük kapı olan Pile Gate’in yanından merdivenlerle surlara tırmandığınızda
portakal renkli çatıları ve Lokrum Adasını çok net bir şekilde görebilirsiniz. Surların
üzerinde gezmek bu arada çok da kısa sürmüyor, zaman ayırmanızı tavsiye ederim.
Bu arada Game of Thrones hayranıysanız, kendinizi King’s Landing’de hissetmeniz
çok olağan, yalnızca benim değil birçok insanın bu hissiyata kapıldığını
öğrendiğimde mutlu olmuştumJ
Dubrovnik’in
dondurması çok ünlü ve ayrıca şehirde İtalyan mutfağı hakim. Deniz mahsüllü
ürünlere de sıkça rastlanıyor. Ben de yediğim en leziz karidesi burada
tatmıştım. Eski Şehir caddeleri boyunca rastlayabileceğiniz kafeler ise
dinlenmek ve şehri hissetmek için birebir.
Ben
çok keyif aldım bu şehri keşfederken, sizlere de tavsiye ediyorum. İyi yolculuklar
şimdiden J
A.
0 yorum:
Yorum Gönder