Malta’yı bir iş seyahati
sebebiyle ziyaret ettiğimde aylardan Eylül’dü. THY'nin İstanbul'dan Malta'ya direk uçağı olmasına çok sevinmiştim. Bir Ankara sakini olarak halihazırda bir kere İstanbul üzerinden mecburen aktarma yapıyoruz, ikincisi ise gerçekten eziyet oluyor :S Uçaktan adaya baktığımda içimde
beliren “Ben acaba bir AB ülkesine değil de Afrika’ya mı geldim?” hissiyatım ziyaretimin
sonunda da geçerliliğini koruyordu..Malta’da güneşli ve oldukça nemli bir hava
karşılamıştı beni. Otelim Le Meridien, Malta’nın St. Julian’s bölgesindeydi. Bu bölgenin
Malta’nın turist odaklı otelleri, restoranları ve gece kulüplerinin bulunduğu,
yan yana küçük koylardan oluşan bir kısmı olduğunu öğrendim. Bölgede bulunan ve
ilk gün kendimi attığım koy olan Balluta Koyu’nu aşağıda görebilirsiniz. (Bu
arada ciddi derecede tehlikeli denizanalarının olduğuna ilişkin tabelayı
dönüşte okumam oldukça trajikti bence J)
Malta’nın eski başkenti olan
Mdina beni etkileyen diğer bir bölgeydi.. Araçların girişine açık olmayan,
Malta’nın tek yüksek bölgesi denebilecek yere kurulmuş olan, dar sokaklara
sahip, oldukça sessiz ve Malta’nın en köklü ve zengin ailelerinin oturduğu
söylenen bu bölgeden tüm Malta’yı görebilmeniz mümkün. Mdina bölgesinin girişine ilişkin fotoğraf
aşağıda bulunuyor.
Mdina’ya gelmişken oranın en
güzel manzarasına sahip ve en güzel pastalarını yapan Fontanella Cafe’ye
uğramadan geçmemenizi tavsiye ederim.. Cafe’de gördüğüm aşağıdaki söze ise tüm
kalbimle katılıyorum J
Gelelim Malta’nın başkenti
Valletta’ya.. İsmini ünlü Malta Şövalyelerinden olan Jean de Valletta’dan
aldığı söylenir. Belki biraz detay olacak ama Valletta’nın girişinde gördüğüm
ve yeni Parlamento binasının önüne bir gecede dikilen bu üç bacaklı at
heykelinin siyasette güç kavramının yitirildiğine ilişkin ironik bir gösterim
olduğu bilgisini aldım.
Valletta içerisinden yürüyerek
ulaştığımız yüksek bir yerden ise Malta limanının harika görüntüsüyle
karşılaştık. Rehber tarafından aşağıda görülen surların Osmanlı’nın Malta’yı
kuşatması sırasında şövalyeler tarafından inşa edildiği bilgisi verildi.
Valletta’da görülmeye değer bir
Katedral yer alıyor: St. John’s Co-Cathedral. İçerisi inanılmazdı. Kesinlikle
görülmesini tavsiye ederim. Katedral’de ünlü sanat eserlerine denk gelme fırsatınız da
var. Aşağıda bir kısmını da olsa görmeniz açısından fotoğraf yer alıyor.
Malta’da ilk kez test ettiğim
haşlanmış ve soslu salyangoz deneyimimden de affınıza sığınarak bahsetmek
isterim. Yerli bir restoranda Malta’nın ünlü tavşanlarından yemeyi beklerken
atıştırmalık niyetine önümüzde salyangozları bulduk. İlk etapta tuhaf gelse de
tadına bayıldığımı belirtmek isterim.. Tabi yine de damak zevkinize kalmış
fakat görmek isterseniz fotoğrafına yer veriyorum, o kadar da kötü değil yani J
Malta aslında 3 adadan oluşan bir
ülke: Malta, Gozo ve Comino. Ben seyahatim süresince yalnızca Malta’yı gezme
şansı elde ettim fakat diğer adaların da oldukça güzel olduğunu duydum. Hattaa
Game of Thrones’ın bazı bölümlerinin buralarda çekildiği bilgisini de aldım.
Dolayısıyla ziyareti uzatıp o adaları da görebilirsiniz..
Son olarak Maltalı bir meslektaşımın Malta'da yerel bir müzik grubunun solisti olduğunu öğrendim, kendisinin 2014 yazına damgasını vuran şarkısını dinlemenizi tavsiye ederim.. Uh Oh!
Benden Malta ile ilgili bu kadar.. İyi gezmeler :)
Son olarak Maltalı bir meslektaşımın Malta'da yerel bir müzik grubunun solisti olduğunu öğrendim, kendisinin 2014 yazına damgasını vuran şarkısını dinlemenizi tavsiye ederim.. Uh Oh!
Benden Malta ile ilgili bu kadar.. İyi gezmeler :)
A.
0 yorum:
Yorum Gönder