Avrupa'nın kasvetli
şehirlerinden kendini ayırabilmiş bir liman şehri olan Lizbon, sarı
tramvayları, metruk binaları, sanat dolu meydanları, eşsiz pasteis de belemi ve
fadoyu iliklerinize kadar hissedeceğiniz Bairro Alto'su ile tam anlamıyla
otantik bir kent.
Lizbon havaalanı şehir
merkezine yarım saat uzaklıkta ve havaalanından şehir merkezine metro ile
ulaşmak mümkün. Tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi Lizbon'da da metro ağı çok
gelişmiş durumda ve şehrin her tarafına metro ile kolayca gitmek mümkün.
Lizbon tarihin en eski
kentlerinden birisi olması dolayısıyla birçok farklı medeniyetin yönetimi
altında kalmış bir kent. Bu yüzden Lizbon'da bu medeniyetlerin esintilerini
gerek mimari estetikte gerekse de sanatta izleyebilmek mümkün.
Peki Lizbon'da nerelere gitmeli, ne yemeli?
- Bairro Alto’da fado dinlemeli: Bairro
Alto şehir merkezinde bulunan, kafelerin ve barların bolca bulunduğu,
Lizbonlular için vazgeçilmez bir buluşma yeri. Bairro Alto'da birçok fado
evi var. Buralarda ekstra bir ücret ödemeden fado dinleyebilir ve yemeğinizi
yiyebilirsiniz. Yemeğinizi yedikten sonra sokak boyunca yer alan barlarda
eğlencenize devam edebilirsiniz. Unutmadan söyleyeyim Bairro Alto'da büyük bir
bardak nefis sangriayı 3 Euro'ya içebilirsiniz.
- 28 No.lu tramvaya binmeli: Sarı
renkli bu tramvay Lizbon'un sembollerinden biridir. Martim Moriz’den güzergâhına
başlayan tramvay yolculuğu, Lizbon’un en eski mahallesi olan Alfama’da sona
erer.
- Baxia'da yürümeli: Şehrin meydanında bulunan trafiğe kapalı bu caddede birçok mağaza, restoran ve kafe bulunmakta... Ayrıca sonu da mükemmel Praça do Comercio meydanı üzerinden denize çıkıyor.
-
Pastéis de Belém yemeli: Belem pastasını yemeden gelmek,
Lizbon'a gitmemiş sayılmaktır desem yeridir. Milföy hamuruna doldurulmuş
kremalı bu küçük pastanın tadı sır gibi saklnamış. Bu yüzden şehirde satılan
belem pastaları yerine, bu pastayı muhakkak aynı adı taşıyan Pasteis de
Belem’de yemelisiniz.
- Elevador De Santa Justa’dan şehri izlemeli: Şehri panoramik olarak
görmek isteyenler için kurulmuş bu 45 metre yüksekliğe çıkan bu asansör ile
Lizbon’un güzelliklerini keşfedebilirsiniz.
- Praxe
Academia geleneğini görmeli: Kökeni
14. Yüzyıla kadar dayanan bu gelenekte zavallı birinci sınıf üniversite
öğrencileri tüm yıl boyunca üst sınıfların “zorlamalarına” maruz bırakılıyor.
Şehrin her yanında gruplar halinde şınav çektirilen, başından aşağı su dökülen
birinci sınıf öğrencilerini görebilirsiniz. Bu arada öğrenciler özel bir
kıyafet giyiniyor ve bu kıyafet aynı Harry Potter’ın okul üniformasına benziyor.
-
Eğer felsefeye ilginiz varsa, Parque Metro İstasyonunu görmeli:
Bu metro istasyonu adeta bir felsefe geçidi gibi. Ben çok etkilendim, mutlaka
görmenizi tavsiye ederim.
İyi gezmeler :)
B.Ö.
0 yorum:
Yorum Gönder