25 Şubat 2015 Çarşamba

BELEM PASTASI ve PRAXE ACADEMICA GELENEĞİ : FADO'NUN BAŞKENTİ LİZBON




Avrupa'nın kasvetli şehirlerinden kendini ayırabilmiş bir liman şehri olan Lizbon, sarı tramvayları, metruk binaları, sanat dolu meydanları, eşsiz pasteis de belemi ve fadoyu iliklerinize kadar hissedeceğiniz Bairro Alto'su ile tam anlamıyla otantik bir kent.


Lizbon havaalanı şehir merkezine yarım saat uzaklıkta ve havaalanından şehir merkezine metro ile ulaşmak mümkün. Tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi Lizbon'da da metro ağı çok gelişmiş durumda ve şehrin her tarafına metro ile kolayca gitmek mümkün.

Lizbon tarihin en eski kentlerinden birisi olması dolayısıyla birçok farklı medeniyetin yönetimi altında kalmış bir kent. Bu yüzden Lizbon'da bu medeniyetlerin esintilerini gerek mimari estetikte gerekse de sanatta izleyebilmek mümkün.



Peki Lizbon'da nerelere gitmeli, ne yemeli?

 - Bairro Alto’da fado dinlemeli: Bairro Alto şehir merkezinde bulunan, kafelerin ve barların bolca bulunduğu, Lizbonlular için vazgeçilmez bir buluşma yeri. Bairro Alto'da birçok fado evi var. Buralarda ekstra bir ücret ödemeden fado dinleyebilir ve yemeğinizi yiyebilirsiniz. Yemeğinizi yedikten sonra sokak boyunca yer alan barlarda eğlencenize devam edebilirsiniz. Unutmadan söyleyeyim Bairro Alto'da büyük bir bardak nefis sangriayı 3 Euro'ya içebilirsiniz.

 

 - 28 No.lu tramvaya binmeli: Sarı renkli bu tramvay Lizbon'un sembollerinden biridir. Martim Moriz’den güzergâhına başlayan tramvay yolculuğu, Lizbon’un en eski mahallesi olan Alfama’da sona erer.

- Baxia'da yürümeli: Şehrin meydanında bulunan trafiğe kapalı bu caddede birçok mağaza, restoran ve kafe bulunmakta... Ayrıca sonu da mükemmel Praça do Comercio meydanı üzerinden denize çıkıyor.


 

 
- Pastéis de Belém yemeli: Belem pastasını yemeden gelmek, Lizbon'a gitmemiş sayılmaktır desem yeridir. Milföy hamuruna doldurulmuş kremalı bu küçük pastanın tadı sır gibi saklnamış. Bu yüzden şehirde satılan belem pastaları yerine, bu pastayı muhakkak aynı adı taşıyan Pasteis de Belem’de yemelisiniz.
 
 
- Elevador De Santa Justa’dan şehri izlemeli: Şehri panoramik olarak görmek isteyenler için kurulmuş bu 45 metre yüksekliğe çıkan bu asansör ile Lizbon’un güzelliklerini keşfedebilirsiniz.

 


 
- Praxe Academia geleneğini görmeli: Kökeni 14. Yüzyıla kadar dayanan bu gelenekte zavallı birinci sınıf üniversite öğrencileri tüm yıl boyunca üst sınıfların “zorlamalarına” maruz bırakılıyor. Şehrin her yanında gruplar halinde şınav çektirilen, başından aşağı su dökülen birinci sınıf öğrencilerini görebilirsiniz. Bu arada öğrenciler özel bir kıyafet giyiniyor ve bu kıyafet aynı Harry Potter’ın okul üniformasına benziyor.



- Eğer felsefeye ilginiz varsa, Parque Metro İstasyonunu görmeli: Bu metro istasyonu adeta bir felsefe geçidi gibi. Ben çok etkilendim, mutlaka görmenizi tavsiye ederim.




İyi gezmeler :)


B.Ö.

0 yorum:

Yorum Gönder