27 Şubat 2015 Cuma

RÜYA TADINDA KAPADOKYA

İşlerden çok bunaldığımız bir hafta ne yapsak diye düşünürken hafta sonu bir geceliğine de olsa Kapadokya’ya gidelim, değişiklik olur dedik.. O hafta sonu ise bizim için beklediğimizden çok daha güzel bir rüya gibi geçti..


Öncelikle Kapadokya’nın, içine başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Kayseri, Niğde ve Aksaray’ı alan bir bölgenin genel adı olduğunu belirteyim. Biz ise vaktimiz çok kısa olduğundan otel odaklı hareket ettik. Otelimiz Ürgüp Inn Cave Otel, butik, her detayı düşünülmüş ve güzel mi güzel bir oteldi.. Gece bir mağarada uyumak ise oldukça farklı bir deneyimdi. Otelin bulunduğu yer olan Mustafapaşa mevkii, Ürgüp’e 5 km uzaklıkta bir yer ve eski adı Sinasos. 




Cumartesi öğlen 12 gibi Ankara’dan arabamızla yola çıktık.. İlk olarak otelimize yerleştik. Ardından, hemen otele yürüyüş mesafesinde olan ve Kapadokya’nın en büyük açık hava müzesi olarak düzenlenmesine başlanan Manastır Açık Hava Müzesi’ne attık kendimizi ve hava kararmadan biraz peri bacası görelim dedik J Burada, Aziz Nikolas Manastırı ve Manastırın çatısındaki manzara görülmeye değer..




Ardından Mustafapaşa’nın merkezini gezdik ve meydandaki bir restoranda testi kebabı yedik, tavsiye ederim çünkü baya başarılıydı. Hem yol hem gezinti hem yemek bizi yormuştu ve mağaramıza gidip dinlenmek istiyorduk. Amaa, otele gelirken yolda günbatımı noktası adında bir tabela görmüştük ve bir gecelik gezimizin tek günbatımını kapalı bir ortamda geçiremezdik. İyi ki de gitmişiz ve görmüşüz dediğim bir manzaraydı. Gerçekten tarifi imkansız ve her ne kadar fotoğrafını paylaşsam da anlaşılmaz yaşanır tadında bir görüntüydü. 




Otelimize gidip doğrusu biraz erken uyumak için zorladık kendimizi çünkü sabahın erken bir saatinde bizi çok başka bir macera bekliyordu. Ürgüp Balloons’tan Pazar sabahı için balon turu ayarlamıştık. Sabah dörtte bizi araçla alacaklarını belirttiler. Biz de garantili olsun diye iki alarmı kurduk ve sabah kalktık servisimize bindik. Birçok bölgeden yüzlerce insanı bir toplanma bölgesine getirmişler ve kahvaltı ikram ediyorlardı. Biz de yarı uyur yarı uyanık kahvaltımızı yapmış ve heyecanlı bir bekleyiş içine girmiştik. Balonlar gün doğumundan önce kalkıyor ve gün doğumuna balondayken şahit oluyorsunuz. Öyle çok sayıda balon kalkıyor ki her sabah, gözlerimize inanamadık.. Önce balonumuzun önüne getirildik ve balonun içindeki havanın ısıtılmasını izledik, ardından balon sepetine bindik ve maceramız başladı. Sepette toplam 16 kişi ve 1 pilottuk, daha çok yabancı ağırlıklıydı.. Gün doğumuna mı bakacaksınız, yoksa Kapadokya’nın tamamına mı şaşırıyorsunuz.. Zamanın o an orada durmasını istediğimi hatırlıyorum. Balon bazen çok tepeye çıkıyor bazen de vadilerin arasına girip neredeyse ağaçlara değebilecek mesafeye geliyor ve yavaaş yavaş süzülüyordu. Derken güneş doğmuş ve bir saatlik rüyanın sonuna gelmiştik. İnişimiz de problemsiz oldu çok şükür ve balon uçuşu sertifikalarımızı pilotumuzun imzasıyla alırken şampanyalarımızı yudumluyorduk..










Otelimize döndüğümüzde saatin 7:30 olduğuna inanamamıştım, gün içerisinde gün yaşar ya insan bazen, işte ben onu gerçekten yaşadım. Gittik ve uykumuza devam ettik. Uyandığımda ciddi manada rüya gördüm zannettim ama balon şirketine ilişkin stickerı gördüğümde gerçek olduğuna inandım. Güzel bir kahvaltı esnasında Hollandalı bir çiftle sohbete başladık ve onlarla birlikte ilk durağımız Göreme Açık Hava Müzesi’ydi. Küçükken de geldiğim bu mekanı yavaş yavaş tekrar hatırlıyordum. Yine tarifi imkansız manzaralara şahit olduktan sonra Zelve Açık Hava Müzesini ziyaret ettik. Burayı da en ince ayrıntısına kadar tavaf ettikten sonra artık maalesef Ankara yolculuğumuzun başlaması gerekiyordu.. Eve döndüğümüzde ise gezimizi soranlara anlatacak bir kelime bulamıyorduk..






Bir rüya nasıl tam olarak anlatılamaz ise ben de anlatmakta zorluk çektim bu cenneti ama herkese ısrarla tavsiye ederim. Bir geceliğine de olsa uzaklaşın Ankara’dan ve atın kendinizi bu rüyanın kollarına..


A.

0 yorum:

Yorum Gönder